Gözlerimiz birbirimize odaklanmıştı, bana yaklaştı usulca ve "Korsan yasaları tatlım." dedikten sonra tekrar eski yerine döndü. Nefesi ağır derecede içki kokuyordu ama benimkinin de koktuğuna dair bahse girebilirdim. İçkisinden birkaç yudum aldıktan sonra "İlginç derecede sakin kabul ediyorum. İşkence gibi ama yaşlandım artık." dedi ve gülmeye başladı. Yaşlı mı? Hiç de yaşlı bir tipi yoktu; aksine kaç yaşında söylemesi zor tiplerdendi. Bir bakıyordunuz 20li yaşlarında genç bir adam, bir bakıyordunuz ömrünün sonlarına gelmiş bir adamın bakışları karşılıyordu sizleri.
Sarhoş bir adama göre gerçekten düzgün ve hızlı bir şekilde yerinden doğruldu, biraz irkildim şaşkınlıktan. Bana reverans yaparak, "Kaptan ve Kont Jack Sparrow." dedi elimi nazikçe öperek. Gülümsedim, bu hareketleriyle gerçekten bir korsandan çok konta benzemişti. Sonra yerine oturdu ve korsan haline dönerek, "Sizi tanımakta büyük bir onur olurdu doğrusu." dedi gülümseyerek. Çekici bir gülümsemeye sahipti açıkçası; zaten adamın kendisi çekiciydi. Deli bakışları insanı kolayca etkileyecek türdendi, lafları ise kolayca kanılacak.
"Görüyor musun bitmiş." dedi Jack bardağını ters çevirerek ve hafifçe güldü. Adamın sesi gerçekten çok hoştu; bunu fark etmeden geçemedim. "Bana 3 tane. Siz ne istersin? Pardon ne içersin olacaktı." dedi ve gülmeye başladı. Sarhoş olmuşa benziyordu ama aldırmadım; zaten bende yakında aynı durumda olacaktım. Gülümseyerek, "Aynısından bana da üç tane." diye cevapladım sorusunu. "Ben de Lulu Hellenna Bones, Kaptan Sparrow. Lütfen bana ya Lulu ya da Bones diyin." dedim, önceki sorusunu yanıtlayarak. Kaptan Jack Sparrow ismini herkes biliyordu, korkulan ve saygı duyulan bir addı. Bana ise bunun dışında da tanıdık gelen bir şey vardı ama alkole buğulanmış hafızam yüzünden çıkaramadım bir türlü. Önümüze içkilerimiz geldi; sanki çölden çıkmış da su bulmuş biri misali içtim ilk bardağı. Kafam iyice güzel olma yolunda ilerlerken hafif bir kahkaha attım. İkinci bardağımı havaya kaldırarak, "Dostluğa, kaptan!" dedim.