Jeanne Boucher Veliaht Prenses & Safkan Kara Büyücü
Rp Puanı : 100 Mesaj Sayısı : 835
| Konu: Kaybolan Yıllar Paz Ağus. 14, 2011 3:39 pm | |
| | Jeanne | Isabella 60 yıldır kayıplarda olan prensesin saraya geri dönüşü... Gözyaşlarınıza hakim olun. | |
|
Jeanne Boucher Veliaht Prenses & Safkan Kara Büyücü
Rp Puanı : 100 Mesaj Sayısı : 835
| Konu: Geri: Kaybolan Yıllar Paz Ağus. 14, 2011 4:09 pm | |
| Gözlerini açtığında hiç de tanıdık olmayan bir yerdeydi. Saraydan buraya kadar nasıl geldiği konusunda hiçbir fikri yoktu. Daha dün, Kral ile birlikte bahçede gezerken nasıl buraya gelmişi. Tüm bedeni ağrı ve acıdan kahroluyordu. Sırtındaki ağrıysa dayanılmaz derecedeydi… Beynini yakıyordu adeta. Acıları bir kenara bırakıp buranın neresi olduğunu anlaması gerekiyordu. Ancak bu şekilde saraya geri dönebilirdi. Yakınındaki bir kayaya elini uzattı ve ona tutunarak ayağa kalktı. Yüzüne çarpan dayanılmaz sıcak cehennemi andırıyordu. Arkasını dönüp de Yanardağın dev kraterini gördüğü an tiz bir çığlık attı. Keşke Alex hayatta olsaydı… Düşe kalka aşağıya doğru inmeye çalıştı ama bu iş çok da kolay değildi. Tüm krallıktaki en büyük dağ olmasıyla ünlüydü Ellawello. Güneyden esen hafif bir rüzgar sayesinde biraz olsun rahatlayabilmişti ve düşüncelerini toparlayabilmişti. En son hatırladığı şey, gece kuş tüyü yastığına başını koymasıydı. Belki de bu bir rüyaydı. Çabucak kolunu bir çimdik attı ama boşunaydı. Gerçek gün gibi ortadaydı. Jeanne şuanda aptal bir yanardağın tepesinde tek başınaydı ve buradan gidebilmesinin tek yolu bir ejderhaydı. Yanardağın iç kısmından gelen çatırdamalarsa pek hayra alamet değildi. Hatırladığı kadarıyla burası öyle çok sık patlamazdı. En son patlamasıysa çocukluk yıllarındaydı… Yani, olası bir patlamadan korkmasına gerek yoktu. Yine de aşağıdaki ejderhalarda korkması gerektiğini hatırlıyordu. Lanetli ejderlerin hiç kimseye acımadıklarını, Elflere bile saygı duymadığını hatırlıyordu.
Aşağıya inmek için tekrar hamle yaptığında ayağı büyükçe bir dal parçasına çarptı ve taklalar atarak vadiden aşağıya düşmeye başladı. Kafasına ve vücudunun diğer kısımlarına çarpan taş ve dal parçaları yüzünden çok canı yanıyordu ama aşağıya inmesinin tek yolunun bu olduğunu birkaç dakika önce çözmüştü. Ölüm gibi bir şeydi bu, zaten her yerine yayılan acı yetmezmiş gibi şimdi bir de kesiklerle uğraşmak zorunda kalacaktı. Neyse ki, Bells vardı. Onun şifacılardan bile iyi olduğunu biliyordu. Ablasının yanında olmasını o kadar istiyordu ki şuanda… “Bells, neredesin?” dedi ve gözleri tekrar kapandı. Sürekli olarak kendisinden geçiyordu. Vücudu güçsüz düşmüş olmalıydı. Normalde olsa ailenin en güçlülerinden birisiydi o. Damarlarında dolaşan asil kan sayesinde yaralarını sarması çok kısa sürüyordu. Ölmeyeceğim, ölüm bana çok uzak! Diyerek kendisine telkin vermeye çalışıyordu. Böylece kendisinde biraz olsun güç bulup ayağa kalkabilecekti. Hemen yanındaki ağaca tutunarak doğruldu ki karşısında atın üstünde birisi duruyordu. Ellerini güneşe karşı siper yaparak sürücüye baktığında adamın asil birisi olduğunu anlaması kısa sürdü. “Leydim, siz?” dedi tedirgince adam. Jeanne ne demeye çalıştığını anlayamamıştı. Adamın gözlerinin içine bakıyordu saf bir şekilde. Ağzından çıkacak her kelimenin bir anlamı vardı onun için. Erkek tedirgince elini uzattı ata çıkması için. Ona uzatılan eli geri çeviremeyecek kadar kibar olan prenses elini tuttu ve onun arkasında yerini aldı. “Majesteleri merakımı mazur görün ama bunca zamandır neredeydiniz?” Jeanne cevap vermek yerine düşünmeye başladı. Bunca zaman demişti adam. Ama onun bildiği kadarıyla sadece bir gecedir sarayda değildi. Bir gecede ne olmuş olabilirdi ki? Yavaşça adamı süzdüğünde üzerindeki kıyafette Elf Krallığı’nın simgesi olduğunu gördü. Neyse ki, yanlış bir kişiden medet ummamıştı. “Bana yardımcı olduğunuz için çok müteşekkirim. Beni kaleye götürebilirseniz ödüllendirileceksiniz genç şövalye.” Kendisinden emin bir şekilde bu sözcükleri söyledikten sonra uyku ona tekrar tatlı tatlı göz kırpıyordu. Başını istemsizce erkeğin omzuna dayadı ve gözlerini kapattı. İçinden sürekli olarak aynı şeyi tekrarlıyordu. Anne bildiği kişinin ismini… | |
|
Isabella Serena Lively Veliaht Prenses & Safkan Ak Büyücü
Rp Puanı : 100 Mesaj Sayısı : 130
| Konu: Geri: Kaybolan Yıllar Ptsi Ağus. 15, 2011 3:41 pm | |
| Güneşin rahatsız edici ışıkları odasından içeriye dolarken elini narince kaldırarak perdenin kapanmasını sağladı. Hiçbir şey istemiyor, bir güneş ışığına bile tahammül edemiyordu. Ne kadar zamandır sarayda kapalı kaldığını bilmiyordu bile. O artık güçsüzdü. Hiçbir şeyi önleyememiş, kaybetmişti. Yavaş yavaş eriyip gidiyor gibi her şeyini kaybetmişti. Bu sahte yalanlar ve acımasızlıklarla dolu hayata yenilmişti. Ayaklarını usulca yerde sürerken kendini saray’ın en güzel köşesinde bulmuştu. Sanki Cennetten bir parça gibiydi. Suyun büyüleyici melodisi kulaklarında yankılanıyor, tatlı esinti benliğini okşuyordu. Gökyüzü aydınlık ve karanlık arasındaki o ince parlak noktadaydı. Güneş parlaklığını kaybetmiş ve karanlıkta usulca yayılmıştı her yere. Dünyanın üzerinden çekiyordu ışıklarını, sanki güzelliğine hasret bırakmak ister gibi…
Yıllar yavaşça geçerken hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağına emindi ama her zaman hayata sıkı sıkıya tutunmak için sebepleri olmuştu. Bunlardan en büyüğü Jeanne’nin yaşamasını hissetmesi ve Lucas’tı. Alexander’dan kalan tek hatıra… Ona en iyi şekilde bakıyor ve her şeyi gösteriyordu. Babasının olmaması unutulacağı yada güçsüzlük ve ölüme terk edilmesi olamazdı. Alex gibi inatçı ve sevecendi. Umursamaz gibi görünse de etrafındakilere zarar veremez, incinmesine göz yummazdı. Hüzünlü gülümsemesi yüzünü doldururken, içeriye hızlıca giren muhafıza çevirdi gözlerini. Söyleyeceği şeyin doğruluğu ve ciddiyetsizliği karşısında ona acımayacaktı. ‘’Önemli bir şey söyleyeceğini umuyorum James.’’ Sesi istekten çok bir uyarı gibiydi. Yüzünden geçen duygular prensesi daha da endişelendirmişti. Bir savaşı mı haber vermeye çalışıyordu? Yada bilemiyordu işte. Hızlıca yerinden kalkarak kapıya yürürken konuşmaya başladığında dinlemeden ihtişamlı kapıya doğru hızla koştu. Sesler şaşkınlık ve mutlulukla çınlarken ne olacağını yada neyle karşılaşacağından emin değildi. Lucas’a bir şey mi olmuştu? Herkes tek bir şeye bakarken gözleriyle takip edip neye baktıklarını gördü. Bilinçaltının ona oyunuydu. Bacakları bedenini kaldırmayacak gibi titrerken gözlerini usulca yumdu ve tekrardan açtı. Jeanne tam karşısında duruyordu. Yüzü zor tanınacak bir şekildeydi. Yırtılmış elbisesi ve ölümcül yaraları. Hızla kalabalığı aştığında kollarını kız kardeşine dolayarak yüzünü saçlarına kapattı. Sığ nefesleri ve kalp atışları ona dünyanın en güzel melodisi gibi duyulmuştu. Kulağına iyi olacağını, güvende olacağını fısıldadı defalarca. Parmaklarını yüzünde yavaşça gezdirdiğinde ince sıyrıkları iyileşmeye başlamıştı. Yüzünde kocaman bir gülümsemeyle genç şövalyeye döndü. ‘’Onu bulup getirdiğin için mükafatlandırılacaksın genç şövalye.’’ | |
|
Jeanne Boucher Veliaht Prenses & Safkan Kara Büyücü
Rp Puanı : 100 Mesaj Sayısı : 835
| Konu: Geri: Kaybolan Yıllar Salı Ağus. 16, 2011 11:09 am | |
| Yolun yarısını yarı uykuda geçirmişti ama sonunda kalesine gidebileceği için çok memnundu. Tüm ailesini görebilecekti. Kalbi tıpkı bir kuş gibi atıyordu. Ondaki heyecanı fark eden genç şövalyeyse konuşmaya bile korkuyor gibiydi. Adamın tüm vücudunu kaplayan korkuyu seziyordu. Her hareketinde temkinliydi, sanki prenses ona zarar verecekmiş gibiydi. Ona yardım etmeyi istemiyordu aslında, sadece bunun bir zorunluluk olduğunu düşündüğü için isteğini geriye çevirememişti. Yol boyunca tek bir kelime dahi konuşmadılar, sadece birbirlerini izlediler bu süre boyunca. İkisi de birbirini çözmeye çalışıyordu. Jeanne biraz olsun korkuyordu da, Elf Krallığı’nın veliaht prensesi’ni ele geçirmek isteyen çok sayıda düşman vardı. Eğer onlardan birisi yollarına çıkarsa kendisi savunamazdı… Kılıcı bile yanında değildi ki. Korkudan tekrar titremeye başladığında genç şövalye ona doğru döndü ve yaklaştıklarını fısıldadı. Korku yerini yavaş yavaş heyecana bırakırken tekrar kendisinden geçti..
Gözlerini açtığında Isabella’nın kollarındaydı. Bunu bir rüya zannetti önce. Çektiği onca eziyetten sonra nihayet kavuşabilmişti ailesine… Ablasının kokusunu doya doya çekti ciğerlerine. Bir anlığına tüm acılarından kurtuldu onun sıcaklığında. ”Onu bulup getirdiğin için mükafatlandırılacaksın genç şövalye.” Gözlerini şövalyeye çevirdiğinde bakışlarındaki kini gördü. Aynı kin etraflarını çevreleyen diğerlerinin gözlerinde de vardı. Ne yapmıştı ki bu kadar nefret edilesi birisi olmuştu onlar için? Kafasında binlerce soru işareti geziyordu. Bir gecede neler değiştiyse halkı ondan nefret ediyordu. Isabella’ya çevirdi gözlerini tekrar, onun gözlerindeki ışıltıya sığınmak istercesine. Annesini göremediği için onu annesi gibi görüyordu doğduğu günden beri. Tüm acılarından onun sayesinde kurtulmuştu. Kendisinde konuşabilecek gücü bulamıyordu, yavaşça Bells’in kulağına eğilerek konuştu. “Bells, bir gecede ne oldu da herkes bana nefretle bakıyor? Ne yaptım ben onlara? Bu bakışlara maruz kalmak istemiyorum, lütfen beni götür buradan..” Kendisini öylesine büyük bir boşlukta hissediyordu ki, hiçbir şeyin anlamı yoktu sanki. Bomboş, saf karanlık. Bildiği veya tanıdığı hiçbir şeyden eser yoktu. Kalenin duvarları bile ona karşı eskisi gibi değildi, her şey öylesine değişmişti ki aradan bir asır geçmiş gibiydi. | |
|