Victoria Dawn Vampir Lady'si
Rp Puanı : 100 Mesaj Sayısı : 131
| Konu: Ceza Perş. Ağus. 11, 2011 8:14 pm | |
| | | Dianne Felice | Gwydion | Athena Gün Batımı Titan Yolu | |
|
Victoria Dawn Vampir Lady'si
Rp Puanı : 100 Mesaj Sayısı : 131
| Konu: Geri: Ceza Perş. Ağus. 11, 2011 8:51 pm | |
| Gün gecenin koynuna saklanıyordu yeniden. Işığıyla tüm yeryüzünü ısıtan güneş bile karanlığın arkasına saklanıyordu. Bir gün dünya üzerindeki her canlının karanlığı seçeceği gibi o da karanlığın güvenilirliğine sığınıyordu her gün. Her gün bitiminde sevgilisine koşarcasına gidiyordu Ay’a ve yerini ona devredip uykuya dalıyordu. Onun uykuya dalmasıyla birlikte tüm canlılar kendilerini uykunun sıcacık kollarına bırakıyordu kendisini. Uykunun nasıl bir şey olduğunu dahi bilmiyordu Dianne. Tüm günün yorgunluğundan ve kendi düşüncelerinden uzaklaşmanın nasıl olduğunu hiçbir zaman öğrenemeyecekti. Yaptığı o son ve en büyük hatadan sonra biliyordu sonunu. Tanrılarla giriştiği bu dansta ayağı kaymış, yere kapaklanmıştı. Çamurlara bulanmış yüzünü aklayacak hiç kimse yoktu yeryüzünde. Zaten affedelebileceğini düşünmüyordu. Tanrıların şımarık çocuğu gibi davranmış, çok fevri hareket etmişti. Ona en çok güvenen Athena ve Ares’i nasıl hayal kırıklığına uğrattığını düşündükçe delirecek gibi oluyordu. Nasıl yapmıştı böylesine büyük bir hatayı! Geri dönülemez bir çıkmaz sokmağa koşar adımlarla gitmişti. Şimdiyse yolun sonundaydı artık, duvarın dibinde oturmuş hüngür hüngür ağlamaktan başka hiçbir şey yoktu yapabileceği. O minik Elfe güvenmekle büyük hata yapmıştı. Madalyonu ona verdiğinde içinden bir ses ona haykırmıştı yanlış yolda olduğunu ama güzel Titan ona aldırış etmemişti. Kendi düşünceleri ve planlarından başka hiçbir şeyi umursamayarak iyi yaptığını düşünüyordu. Oysa ki, kimseye danışmayarak kendi zayıflığını kanıtlamış oluyordu sadece.
“Karanlığın yükselişini ben sağlayacağım Dianne. Güven bana” demişti Elf. Sözlerindeki muhteşem ikna edicilik sayesinde ona tek seferde inanmıştı. Yüzyıllardır boynundan çıkarmadığı o muhteşem madalyonu yavaşça çözmüş ve Jeanne’in ellerine teslim etmişti. Hiç tereddütsüz giriştiği bu işin sonunda ölüm kollarını açmış onu bekliyordu. Hiç kimse ölümden bahsetmemişti ona. Buz gibi bir sözcüktü, ona hiç hoşlanmadığı küf kokusunu ve dehşeti çağrıştırıyordu. Her zaman ona ailesini çağrıştıran Karanlık, ilk defa ölümü çağrıştırıyordu… Hermes’in ona ulaştırdığı habere göre Hades’i tam da bugün ziyaret etmesi gerekiyordu. Demek Tanrılar onu bu kadar az önemsiyordu artık. Hades’e teslim edecek kadar gereksiz bir varlıktı o. Elwynn’e yaptıkları gibi direk yok etseler daha iyiydi. Hades’in o insanı çileden çıkarabilecek kibrine katlanmak zorunda kalmazdı hiç değilse.
Tapınağından çıkmadan son bir kez suyun üzerindeki güzel yüzünü baktı. Hırs ve nefretin vücut bulmuş şekliydi adeta. Gözlerindeki o bitmek bilmeyen ateş sönmüştü. Yıllar sonra ilk defa aklına hiçbir fikir gelmiyordu. Bu durumdan kurtulmasını sağlayabilecek minicik bir kıvılcıma sıkı sıkıya bağlanmaya hazırdı, ama hiçbir şey yoktu. Zihninde yankılanan tek bir sözcük vardı o da: Ölüm. Onunla birlikte huzura kavuşacaktı belki de. Hiç tatmadığı şeyleri bir hayalet olarak tadacaktı. Ya da Tanrılar biraz insaflı davranıp onu öldürmeyebilirlerdi… Bu ihtimal aklına geldikçe birkaç saniyeliğine de olsa yüzü aydınlanıveriyordu. Hazır olduğunda balkona çıktı. Güzel vücuduna karanlığın son bir kez dokunması izin verdikten sonra gökyüzüne doğru fısıldadı hazır olduğunu ve gözlerini sımsıkı kapattı. Gözlerini açtığında etrafını çabucak kolaçan etti. Hades’in yer altı krallığı değildi geldiği yer. İnsanın gözünü alamayacağı kadar ihtişamlı ve parlak eşyalarla süslü bir salondu burası. Yeryüzüne bir Titan olarak gönderilmeden önce son gördüğü yerdi, Athena’nın Tapınağı. Nihayet dikkatini topladığında Tanrıça’nın karşısında olduğunu fark etti. Tek kelime dahi etmeden eğilerek reverans yaptı. Ona bakacak yüzü dahi yoktu. “Tanrıçam ben… Yaptığım her hareketle sizi biraz daha hayal kırıklığına uğrattığım için özür dilerim. Lütfen beni affedin.” Dudaklarından dökülen bu sözcükler, ölmeden önce son kez çırpınan kötülüğün sesiyle can buluyordu.
| |
|
Aegnor Telemnar
Rp Puanı : 98 Mesaj Sayısı : 114
| Konu: Geri: Ceza Cuma Ağus. 12, 2011 1:45 pm | |
| Yaşam titanı olarak kendi ölüm saatimin yaklaştığını hissediyordum. Korku duymuyordum elbetteki. Duygulardan daha üstündü düşüncelerim ve ben hiç bir şey hissetmezdim. Sakin adımlarla ilerledim. Athena'nın tapınağı karşımdaydı. Basit bir yaratık gibi yavaşça geldim. Amacım tanrıları kızdırmak değildi fakat Dianne yüzünden kızacaklardı bana. Görevimi yapamamıştım. Baş titan olarak başarısızlığa uğramış, sözümü dinletememiş ve tanrıların güvenini boşa çıkarmıştım. Varlığımı en kötü yolla bile yok etseler bunu anlayışla karşılayacaktım. İçeri girdiğimde ise Dianne'nin selam verdiğini gördüm. Yalvaran sesini duydum ve tiksintiyle kasıldım. Uçar adımlar yaklaştım ve saygıyla selamımı verdim tanrıçaya. Başımı kaldırıp baktığımda ise hiç bir şey söylemedim. Durum kendini gayet güzel açıklıyordu. Özür dilemek, gücümü yettiremediğim için af dilemek ise geç kaldığım bir şeydi. Bu yüzden hiç kımıldamadan baktım. Varlığımın zaten bir yalvarış olduğunu biliyordum. Bazı şeyler için gecikmişsem ne anlamı vardı var olmanın? Kendi var oluş görevini kötüye kullanan biri olarak nasıl af dileme yüzsüzlüğünde bulunabilirdim? Tek kelime çıkmadı dudaklarımdan. Tanrıçanın başının üzerindeki iki sonsuza baktım. Ardından kaçırdım bakışlarımı uzaklara. Benim yaptığım hata geldi birden aklıma. Dianne'nin yanında bir de onun yüzünden cezalandırılacaktım tabi. Alexander yüzünden. Onun ölmemesi lazımdı uzunca bir süre ve ben sırf Dianne'yi kontrol edebilmek ve elf krallığını onun yanında savaştığı için cezalandırabilmek adına ölümünü ayarlamıştım. Halbuki yapmamalıydım. Bunun içinde ceza alacak mıydım? Anlaşılan sonsuza dek işkence görecektim. Başka sonucu yoktu. Yine de hak ettiğimi bildiğimden öyle taş gibi durdum. Bir şeyler söyledim en sonunda da. "Sevgili Tanrıçam. Bugün de harika görünüyorsunuz." Amacım ona yağ çekmek filan değildi. Uzun zamandır yapmadığım bir şeydi bir tanrıçaya iltifat etmek. Belkide son yapmak istediklerim arasında yer alıyordu. Hafif bir tebessüm yerleşti yüzüme. | |
|
Athena Tanrıça
Rp Puanı : 100 Mesaj Sayısı : 6
| Konu: Geri: Ceza Paz Ağus. 14, 2011 2:37 pm | |
| Güneşin ölümü usulca gerçekleşiyor gibi kızıla boyanmıştı kusursuz gök. Yavaş yavaş ölümüne yaklaşıyor gibi cılız ışıklarını son gücüyle indiriyordu yeryüzüne. Güzel tanrıça tapınağın geniş balkonuna yaklaşırken, doğanın canlandığını görebiliyordu. Sadece geceleri açan çiçekler uzun bir yol gibi uzanıyor, açmaya hazırlanıyorlardı. Karanlık hiçbir zaman ürkütmemişti güzel tanrıçayı, tıpkı aydınlıkta da güvenli olmadığını bildiği gibi. Çok uzun zaman geçirmiş ve çok şey görmüştü. Kimseye güvenemeyeceğini hiçbir zaman öğrenemeyecekti belki de. Affetmek bir erdem olsa da artık bunlarında sonu gelmişti. İlk defa ne yapacağını bilmeyen Tanrıça, bir ileri bir geri gidiyordu. Etekleri yerlerdeki toz zerrelerini yumuşak bir şekilde canlandırırken, beyaz elbisesi narin bedeninde can buluyordu adeta. Uzun kumaşına büyük bir işçilikle yerleştirilmiş çiçekler, tanrıçaya itaat ediyorlar, büyülü kokularını geceye karıştırıyorlardı. Hiçbir suçun cezasız kalmayacağını öne süren Athena, şimdi çaresizdi. Karışıklıklar, Tanrı ve Tanrıçalar arasındaki fikir ayrılıkları… Her şey yavaşça içinden çıkılmaz bir hal alırken cezalandırmayı iyi bir şekilde yapmalıydı. Athena hiçbir zaman duygularını açığa vurmaz, asla konuşmadan ne hissettiğini anlayamazdınız. Bir canlıya zarar verme fikri hep onu ürkütmüştür. Şimdi ise tanrıların isteğiyle üzerine düşeni yapmalıydı.
Tatlı esinti benliğini sararken, saçları göğe doğru saçılan bir kor parçasını anımsatıyordu. Ağır adımlarla büyük salona doğru yürürken memnundu. Her adımıyla etrafındaki çiçekler parıldıyor ve parlak tohumlarını göğe saçıyorlar, tanrıçanın dokunuşuyla yeniden hayat buluyorlardı. Sanki yıldızlar yeryüzüne inmiş gibiydi. Düşüncelerini bölerek sessizliğin senfonisini dinledi dikkatle. Uzaktan gelen sahildeki su sesi, deniz kızlarının büyüleyici şarkıları… İşte ait olduğu dünyadaydı. Hiçbir zaman kopmak istemeyeceği bir yer…
Salondan dışarı doğru süzülen parlak ışıklar ve güzel kokular eşlik ediyordu güzel tanrıçaya. İçeride kendini bekleyen titanların meraklı bakışlarını ve korkularını hissedebiliyordu. Pişmanlıklar için çok geçti. Kendilerini düzeltebilmeleri için onlara şans verilmiş ve o zamanda ortalığı birbirine katarak yaşamlarını tehlikeye attıklarında artık kimse onlar için bir şey yapamazdı. Büyük salona ilk girdiğinizde sizi karşılayan ilk şey tavandaki camlar olurdu. Tanrı heykelleri, tablolar, Olimposta bulunan birkaç yerin figürü… Titanlar önünde eğilmiş ve ona duydukları saygıyı gösteriyor gibi gözüküyorlardı. Burada ne için olduklarını bilmiyormuş gibi mi davranacaklardı? Yada son bir şans vermeleri için yalvaracaklar mıydı? Güçsüzlerin yaptığı gibi, yada yalanların arkasına sığınarak… Salonun ortasına doğru ilerlerken ilk konuşan Savaş Titanı Dianne olmuştu. “Tanrıçam ben… Yaptığım her hareketle sizi biraz daha hayal kırıklığına uğrattığım için özür dilerim. Lütfen beni affedin.” İyilikten yoksun ses tonu, sadece ezberlediği bir sone’ye benziyordu. Özür dilemek hiçbir şey ifade etmiyordu artık. Her şey için oldukça geçti, kendi yöntemleriyle bile… Tüm tanrıların önünde sorgulanmadıkları için şanslı sayılıyorlardı. Onlar için artık hiçbir şey yapamazdı. Yapmayacaktı. Usulca gösterişli büyük koltuğuna doğru yürüdü. Altın işlemelerle süslenmiş ve taze bitkilerin görüntüsüyle can bulmuştu. Usulca otururken yüzündeki gülümseme silinmiş, ciddi bir ifadeye bırakmıştı yerini. ‘’Affetmek… Bunun için çok geç olduğunu biliyorsun. Sana verdiğim son şansı kaos ve düzensizlikle sonlandırdın. Şimdide bir af mı bekliyorsun? Seni hemen öldürmeyeceğim.’’ Sakin gibi görünse de öfkesini herkes anlayabilirdi. Elini narince yukarıya doğru kaldırdığında beyaz toz parıltıları gibi avuç içine toplanmıştı güç. Kadın büyük bir acıyla yere çöktüğünde yerinden usulca kalkmıştı. ‘’Artık hiçbir şeysin, güçlerin alınmıştır Dianne. Zamanla güçsüz düşecek ve bir ölü ruhtan farksız olacaksın. Belki bu süreç içinde tekrardan yaşamayı hak edersin.‘’ Buna en küçük bir ihtimal bile vermiyordu ama eğer bundan emin olursa tekrardan yaşam verebilirdi. Yerden güçsüzce kalkarken gözleri nefretle bulanmış, karanlık tüm bedenini ele geçirmişti. Kendilerini korkuyla izleyen baş titana çevirmişti gözlerini. Kumral saçları ve renkli gözleri her hareketini irdeliyordu. Bir büyücünün yaşamını bir hiç uğruna sonlandırmıştı. Tüm kontrolü kaybetmiş ve aradaki kaosu tetiklemişti. Güçlerini ve her şeyi kötüye kullanmıştı. Yanına yaklaşan erkeğin gözlerine sabitledi gözlerini. Cüretkarlığı gözle görülür bir şekil alırken konuşması içerideki kasvetli havayı azda olsa dağıtıyordu. "Sevgili Tanrıçam. Bugün de harika görünüyorsunuz." Athena erkeğe gülümseyerek bakmıştı. Hayatını kurtarmak için yada yumuşatmak için söylemediğine emindi. Bir tanrıçaya yalan söylemeye kim cüret edebilirdi ki? Ay’ın parlak ışıkları vücudunda olağanüstü bir güzellik sergiliyordu. İçeri giren esinti şiddetlenirken beraberinde de birçok şeyi getiriyordu sanki. ‘’Her zaman çok kibar oldun Gwydion. Ama görevlerini hiçbir zaman yerine getiremedin ve başarısızlıkla sonuçlandı. Burada olman sadece başarısızlık olsa görevinden alınabilirdin ama güçlerini kötüye kullanman ve yaşayan birinin canını bir hiçe sayarak alman affedilemez.’’ Sesindeki tını gitgide düşüp kaybolmuştu ama duyabildiğine emindi. Karşı çıkmasını beklemiyordu yada af dilemesini. Daha fazla hayal kırıklığı onu daha çabuk ölüme götürürdü sadece. Bir hayatı yönlendirmek kendi ellerindeydi. Son bulmasını sağlamakta… Gözlerini gözlerine odakladığında ölümün soğuk ürpertisini benliğinde hissediyordu. Erkeğin güçleri bedenini terk ederken, acı yakarışları geceyi deliyordu. ‘’Ölmeyeceksin, yaşam vereceksin.’’ Erkek şaşkınlıkla etrafına bakındığında canlıların Dünyası’na gelmişlerdi. Usulca titana doğru eğilerek büyülü sözler dudaklarından geceye doğru karıştı. Beyaz ışık göz alıcı bir şekilde canlanmış ve birden sönmüştü. Titan’ın durduğu yerde yükselen ışıltılı ağaç, doğaüstü bir görünüm verirken yaşam vereceksinden kastı buydu tanrıçanın. Bu ağacın meyvesinden yiyenler hastalıklarına çare bulabilecek ve canlılara şifa verecekti. Başını memnun bir şekilde göğe doğru kaldırıp, kollarını iki yanına açtığında ayaklarının altındaki boşluk hızla kaymaya başladı. Artık ait olduğu yerdeydi.
RPG Bitmiştir. | |
|